Kullanıcı deneyimi ve kullanıcı arabirimi tasarımcıları olarak sayısız ürün ya da hizmet için arabirimler ve etkileşimler tasarlıyoruz. Peki, bizleri birer tasarımcıya dönüştüren ne? Hangi deneyimlerden öğreniyor, kendimizi nasıl besliyoruz?
Bu yazımda, beni bir kullanıcı deneyimi tasarımcısı olmaya sürükleyen deneyimimi sizlerle paylaşmak istedim.
Profesyonel bir tasarımcı olma serüvenim bir çıraklık dönemiyle başladı. Çıraklık dönemimde herhangi bir görev tanımım yoktu, her işi öğrenmek için bir oraya bir buraya koşuyordum. Bu süreç, gelip geçen her insanın gözlerimin içine bakarak söylediği “Geleceğin parlak”, “Kesin büyük adam olacaksın!” ya da “Hadi oğlum, bir çay kap gel de, oturup patronunla bir iki kelam edelim.” gibi beni motive eden, yaptığım ne varsa heyecanla yaptığım; çocuk denebilecek bir yaşta yaşadığım büyük bir deneyim oldu. Her şey bu şekilde başlamadı tabii. Aslında, yeteneklerimi keşfetmeye daha 7 yaşındayken, birşeyler çizebildiğimi fark ettiğinde başladım.
Bu süreç beni risk almaya ve daha fazlasını başarmaya teşvik etti. Daha 18 yaşında beni profesyonel hayata iten ve bugünlere taşıyan bu deneyimi sizinle paylaşmak istedim.
Deneyimleyerek öğrenmek herşeyi baştan aşağı değiştirebilir
Her şey, Tahtakale’nin arka sokaklarında pazarlamanın ve pazarlığın üstadı, Çin malı bir çok toptan promosyon ürünü ürettiren ve satan dükkanlardan biri olan Baylar Promosyon için yürüttüğüm, 4 ay süren fotoğraf çekimi ve katalog tasarımı çalışmalarıyla başladı. Başarım takdir edilince, Tahtakale’deki promosyon ürünlerine; serigrafi ve tampon baskı tekniklerine ilgim artmaya başladı. Baylar Promosyon gibi çok sayıda promosyon ürünü satan dükkan sahibiyle iletişim kurmaya başladım. Çektiğim ürün fotoğrafları ve katalog tasarımları tüm firma sahiplerinin dikkatini çekmeye başlamıştı. Kendi kendime “Buradaki ticaret dilini öğrenmeli, promosyon ve baskıcılara hizmet vermeliyim.” dedim. Sağlam adımlar atabilmem ve destek verip vermeyeceklerini ölçebilmem için, bir çok dükkan sahibiyle ciddi bir şekilde iletişime geçip, anlaştım.
Daha 18 yaşımda “Söz uçar, yazı kalır.” deyiminin ne anlama geldiğini öğrenmiştim. Babamın şu öğüdü de beni bir adım daha ileri gitmeye motive etti:
“Dene ve gör oğlum. Hayatta deneyimlemeden ve yaşamadan öğrenemezsin.”
İlham veren ve sizi ayakta tutan sözler bir anda hayatınızı değiştiriveriyor. Bu motivasyon beni, kendi kendime üretebileceğim bir tasarım ofisi kurmaya itti ve tasarım ofisi açma hayalim hızlıca gerçekleştirdiğinde buna ben bile inanmakta zorlandım. Kuracağım tasarım ofisi için 1 hafta boyunca yer araştırdım. Tahtakale’de, promosyoncuların dükkanlarına paralel bir han içinde, 45m² alana sahip, çaycıya megafonla sipariş verebildiğim sıcacık bir dükkan buldum. Odamdaki tüm eşyaları toplayıp, yeni ofisime taşıdım.
Peki tasarım ofisimin adı ne olmalıydı?. Çok hızlı karar aldığım için ve yaşımın da getirdiği heyecanla, kısa adı CCD olan, “Crazy Crew Design” adını uygun buldum. Bu sırada, yaşıtım bir arkadaşım da bana bu konuda destek oldu.
Promosyon ürünlerine serigrafi veya tampon baskı yapılabilmesi için, gelen brief’lere göre eskizler çıkartıyor; vektörel çıktılar verecek şekilde çiziyordum. 3 yada 4 ay boyunca bu şekilde devam ettim.
Hesapta olmayan problemler
Yalnız, bilmediğim ve hiçbir promosyoncunun bahsetmediği ticari bir durum vardı. Her yıl kış aylarında yeni promosyon ürünleri üretildiğinden, satışların 6 ay boyunca durduğunu öğrendim. Bunu öğrendikten hemen sonra birçok gideri kısarak çalışmaya gayret ettim. 6 buçuk ay boyunca, dayandığım yere kadar ofisi ayakta tutmaya ve yılmamaya çalıştım. Şartları sonuna kadar zorladım. Tutunabildiğim yere kadar devam ettim, ama olmadı.
Evet, belki “başarısız” olmuştum ama bu deneyim bana tahmin edebileceğimden çok şey öğretti. Bir ekibe sahip olmanın değeri, doğru bir bütçeleme yapmanın önemi, müşterilerle olan ilişkilerin sürekliliği gibi hiçbir kitapta yazmayacak kadar değerli bilgileri bizzat yaşayarak öğrendim. O dönemde elde ettiğim deneyim, bugün bile tazeliğini koruyor ve hayatıma yön veriyor.
Eğer birşeyler öğrenmek ve kendinizi geliştirmek istiyorsanız, gözlerinizi kapatın ve bir hayal kurun ve bu hayal için çok çalışın. Ama bir şeyi unutmayın: risk almaktan korkmayın.
“İpin ucunu bırakma, hayal et ve çalış.”
Bu ve daha sonraki tecrübelerim beni kullanıcı deneyimi tasarımcısı olmaya iten süreç oldu. Ama asıl olan bu sürecin nasıl başladığı değil, bu süreç boyunca neler yapabileceğiniz.
Eğer sizin de böyle bir hayaliniz varsa, başarmak için şu birkaç öneriyi dikkate almanızı öneririm:
Zamanınızı ilham alarak geçirin.
Tasarımcıları, tasarım stüdyolarını ve ortaya koydukları ürünleri detaylıca inceleyin, hatta “Ben olsaydım nasıl yapardım?” diye sorgulayın. Beğendiğiniz her çalışmayı en küçük detayına kadar inceleyin. Şu kaynaklarda size yol gösterecek birçok örnek bulabilirsiniz: Dribbble, Behance, Awwwards, Inspiration UI, Up Labs vb.
Bol bol, UX/UI makaleleri okuyun.
Okuyun, okuyun ve daha çok okuyun. Kullanıcı deneyimi ve kullanıcı arayüzü tasarımı hakkında güncel trendleri ve metodolojileri sık sık inceleyin. Örneğin, SHERPA Blog’u takip edin.
Re-design projeleri üzerinde çalışın.
Beğendiğiniz tasarımları yeniden tasarlayın. Bir deneyimi ya da arabirimi yeniden tasarlamak, o tasarımdaki detayları en ince detayına kadar sorgulamanıza yardımcı olur ve gözünüzden kaçan ufak detayları bile görmenizi sağlar.
Sürekli sorun.
Herkes merak eder ama iş soru sormaya gelince çoğu zaman çekiniriz. Merak etmekten de sormaktan da çekinmeyin. Doğru bilgiye ya da fark yaratan yaklaşımlara ancak merak ederek, sorarak ve araştırarak ulaşabilirsiniz.
Örneğin, sormak istediklerinizi bu yazıya yorum yazarak bana yöneltebilirsiniz